TÜRKİYE CANIM FEDA


Web'te Türkçe


.

   
  HuzeyfeKiran
  Hikayeler
 

                        SİYAH DUVAR

 

        Aynı kalp rahatsızlığıyla aynı kaderi paylasan iki yaşlı adam aynı odayı da paylaşıyorlardı. Tek fark biri cam kenarında diğeri ise duvar dibinde yatıyordu. Cam kenarındaki yaşlı adam her gün camdan bakarak arkadaşına dışarısını anlatırdı.

        "Bugün deniz sakin, yine de hafif rüzgar var sanırım çünkü uzaktaki teknenin yelkenleri rüzgarla doluyor. Park bu sabah sakin, iki salıncak dolu iki salıncak bos, Erguvan ağaçları ne kadar güzel açmış her yer mor bir renk almış, erik ağaçları da beyaz çiçekleriyle onlara eşlik ediyor. Denizin üzerindeki martılar bugünkü yemeklerini arıyorlar, ne güzel de dalıyorlar suya"

        Günler böyle geçip gidiyordu ta ki cam kenarındaki yaşlı adam kalp krizi geçirene kadar, iste o anda duvar kenarındaki adam düğmeye bassa kurtaracaktı arkadaşını ama şeytana uydu, bunca zamandır sadece dinleyebiliyordu, artık görebilirdi de, iste bunun için düğmeye basmadı ve hemşireyi çağırmadı. Aynı kaderi paylaştığı kişiyi ölüme gönderdi, ama o bunun haklı bir savunma olduğunu düşünüyordu.

        Ertesi gün hastabakıcılar ölen yaşlı adamın yerine kendisini koymaya gelmişlerdi. Hemen yatağının yerini değiştirdiler, işte o günlerdir bakmak istediği manzarayı nihayet görecekti.

        Başını kaldırdı ve pencereden baktı     "Simsiyah bir duvar

OĞUL İLE BABASI

 

        Oğlu ile babası sahile indiler; babacığım şu yerdeki şeyler neyin nesi?

        -Çakıl taşı çocuğum

        Oğul kafasını sağa çevirdi, babacığım ya bunlar?

        -Onlar da çakıl taşı evladım..

        Sola çevirdi,ya bunlar babacığım?

        -Hepsi çakıl taşı evladım..

        Babacığım ne kadar da çok var bunlardan! evet evladım..       Peki babacığım bunlardan daha çok bir şey var mı dünyada?

        Var evladım..

        Nedir babacığım?

        BABANIN GÜNAHLARI EVLADIM!

        Babacığım, ya senin günahlarından daha çok bir şey var mı?

        Var evladım..

        Nedir babacığım?

        ALLAH'IN (C.C.) RAHMETİ EVLADIM

 

SON DAKİKA NAMAZI

Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında: ''Oğlum
namaz hiç bu vakte bırakılır mı?'' Anneannesinin yaşı
yetmişe dayanmış, ama ezan
okunduğu vakit yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek
bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı.

Kendisi ise,nefsini bir türlü yenemiyordu. Ne
oluyorsa, hep... namaz son dakikalara kalıyor, bu
sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu
düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı
ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her
iki yöne pişmanlıkla sallayarak, "Yine geciktirdim
namazı." dedi kendi kendine.

Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini
yüzünü tam kurulamadan kendisini odasına attı.
Mecburen, hızlı hareketlerle namazı eda
etti. Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden
edemedi. "Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine
bana." dedi. Çok seviyordu onu ...Hele öyle bir namaz
kılışı vardı ki, onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla
seyrederdi. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki...
hicabından renkten renge girerdi.

O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık
vardı üzerinde. Duasını yaparken, başını ellerinin
arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu
şekil tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi
oldu. "Ne kadar da yorulmuşum." dedi. Daldı gitti
öylece....

Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön
insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir
şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola koşturuyor,
kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında
bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor,
adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor,soğuk soğuk
terler döküyordu. Hayattayken kıyamet, sorgu sual ve
mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına
bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama
mahşer meydanında ki ürperti, korku ve bekleyişin bu
denli dehşet vereceğini düşünmemişti.

Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de
okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. "Benim
ismimi mi okudunuz?" dedi dudakları titreyerek.....

Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. İki
kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri
oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın
bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi.
Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı
önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi
geçiyordu gözlerinin önünden...." Şükürler olsun "
dedi, kendi kendine ve devam etti; " Gözlerimi dünyaya
açtım,Hep hizmet eden insanları gördüm. Babam
sohbetlerden sohbetlere koşuyor, malını islam yolunda
harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor,
yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi
kuruluyordu. Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara
hizmete çalıştım. Onlara Allah'ı anlattım. Namazımı
kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine
getirdim. Haramlardan kaçındım. "Kirpiklerinden aşağı
gözyaşları
dökülürken, "Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi
zannediyorum." Diyordu. Ama bir yandan da "O'nun için
ne yapsam az, Cennet'i kazanmama yetmez." Diye
düşünüyordu.Tek sığınağı Allah'ın rahmetiydi.

Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyordu.
Sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyordu. Gözleri
terazinin ibresindeki neticeyi
bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Vazifeli
melekler ellerinde bir kağıt, mahşer meydanında ki
kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları
tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı.
Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak
kesilmişti.

Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları
yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler
listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten
dona kalmıştı." Olamaaaazzzz " diye bağırdı. Sağa sola
koşturdu. "Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım
boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla
beraber koşturdum. Hep rabbimi anlattım." Diyordu.

Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu.
Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını
sürüyerek ve kalabalığı yararak
alevleri göklere yükselen Cehennem'e doğru yürümeye
başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım
eden çıkmayacak mıydı?

Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla
karışık döküldü.."Hizmetlerim... Oruçlarım....
Okuduğum Kur'anlar......Namazım....Hiçbiri beni
kurtarmayacakmı?" diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu.
Cehennem melekleri onu hiç sürüklemeye devam ettiler.
Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi.
Son çırpınışlarıydı.

Resülullah, "Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde
beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler,
günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle
temizler." Buyuruyordu. "Oysa ki benim namazlarım da
mı beni kurtarmayacak?" diye düşünüyordu.

" Namazlarım.....Namazlarım....Namazlarım." diye diye
hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye
devam ettiler; Cehennem çukurunun başına geldiler.
Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa
dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu.
Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.

Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem
meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudunu birden
bire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam bir
iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu.

Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı
bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. kendisini
yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek
ihtiyarın yüzüne baktı.

"Siz de kimsiniz ?" dedi.
İhtiyar gülümsedi: " Ben senin namazlarınım."

"Neden bu kadar geç kaldınız ?Son anda yetiştiniz.
Neredeyse düşüyordum."dedi....

İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı;

" Sen beni hep son anda yetiştirirdin, ...hatırladın
mı?


Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kan-ter
içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı.
Yatsı ezanı okunuyordu.Bir ok gibi yerinden fırladı.
Abdest almaya gidiyordu.

 
  Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol